Üsküdar Üniversitesi “2. Al-İ Beyt Sempozyumu” düzenledi

15.06.2025 - Pazar 10:51

Üsküdar Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen "Al-İ Beyt Mirasını Yeniden Düşünmek” temalı “2. Al-İ Beyt Sempozyumu” Üsküdar Üniversitesi NP Sağlık Yerleşkesi İbni Sina Oditoryumu'nda yapıldı. 

Hafız İbrahim Yağız tarafından gerçekleştirilen Kur’an-ı Kerim Tilaveti ile başlayan sempozyumun açılış konuşmaları Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz tarafından yapıldı.  

Prof. Dr. Ali Erbaş: “Ehlibeyt kavramı Peygamber Efendimizin ailesinin özel ismi hüviyetini kazanmıştır”

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Kur'an'ın nüzul döneminde "ev halkı" ve "aile" anlamında gündelik bir kelime olan "ehl-i beyt" tabirinin, vahyin ve nübüvvetin getirdiği ilkelerle nasıl bir kavrama dönüştüğünü anlatarak, “Bu kelime, vahyin ve nübüvvetin ilkeleri, ölçüleri ve değerleri doğrultusunda kavramlaşarak İslam’ın varlık ve hayat tasavvuru içerisinde yeni bir anlam yelpazesine sahip olmuştur." dedi.

Başlangıçta her insanın ev halkını ifade etmek için kullanılan bu tabirin, zamanla Hz. Peygamber'in ailesinin müminler nezdindeki müstesna değeri çerçevesinde özel bir anlam kazandığını belirten Prof. Dr. Erbaş, şöyle devam etti:

"Böylece İslam inanç ve kültür dünyasında ‘Ehlibeyt’ kavramı, Peygamber Efendimizin mutahhar eşleri, çocukları, torunları ve diğer yakınlarından oluşan ailesinin özel ismi hüviyetini kazanmıştır. Ehl-i beyt kavramı, tarihi süreçte Müslümanların itikadî, içtimaî, iktisadî ve siyasî gündeminin odağında yer almıştır. Bu kavramı, Müslümanların inanç ve kültür dünyasında önemli kılan ve ehl-i beyte duyulan sevgi, saygı ve bağlılığın gerekçesi olan pek çok etken vardır. Peygamber Efendimizin örnekliğinin bir boyutu da ehl-i beytidir. İslam’ın ilk yıllarında Müslümanlar, onun hayatının özel alanlarıyla ilgili birçok ölçü ve prensibi Ehl-i beyt’ten öğrenmişlerdir.”

“Hz. Peygamber’in eşlerini ve soyundan oluşan yakınlarıdır”

Ehl-i beyt’in kimlerden oluştuğu konusunda farklı mülahazalar bulunsa da meseleye Kur’an ve sünnet bütünlüğü içinde bakıldığında bu kavramın herhangi bir fark gözetmeksizin Hz. Peygamber’in eşlerini ve soyundan oluşan yakınlarını, çocuklarını ihata ettiğinin görüleceğini söyleyen Prof. Dr. Erbaş, “Bununla birlikte Allah Rasulü (s.a.s.), çeşitli vesilelerle Hz. Fâtıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in de kendi ehl-i beytinden olduklarını zikretmiştir.” diye konuştu.

“Bizim medeniyet köklerimizde peygamber aşkı vardır”

Bütün Müslümanların, Ehl-i beyt’i sevmeyi ve onlara saygı göstermeyi, dua, salât ve selamlarına onları da dâhil etmeyi, peygamber sevgisinin bir göstergesi ve inançlarının bir gereği olarak gördüğünü anlatan Prof. Dr. Erbaş, “Rasulüllah’ın müminlere emaneti olarak Ehl-i beyt, inanç, kültür ve medeniyet tarihimiz boyunca daima büyük bir sevgi, ilgi ve hürmet görmüştür. Esasen bizim medeniyet köklerimizde peygamber aşkı vardır. Peygamber Efendimizi sevmek, imanımızın ve Allah’a kulluğumuzun bir gereğidir. Allah’ın sevgisini kazanmanın ve rızasına ulaşmanın yolu, Peygamberimizi sevmekten, ona gönül vermekten, onu örnek almaktan ve onun yolunda olmaktan geçmektedir.” şeklinde konuştu. 

“Ehl-i beyt, İslam ümmetinin önemli ortak paydalarından biridir”

Hz. Peygamber’e ve onun hatırasına duyulan derin saygı sebebiyle Müslümanların, onun kullandığı eşyaları bile bir vefa duygusuyla ve büyük bir titizlikle koruduğunu ve onlara da hürmet gösterdiğini kaydeden Prof. Dr. Erbaş, “Ehl-i beyt, İslam ümmetinin önemli ortak paydalarından biridir. Ehl-i beyte duyulan sevgi, Muhammedî bir muhabbettir. Çağları aşan bu muhabbet, âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) temsil ettiği değerlere ve bıraktığı emanetlere sımsıkı sarılma ve onun yolunda yürüme gayretinin bir ifadesidir.” dedi. 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İnsanların Allah'ı unuttuğu, nebevi ahlaktan uzaklaştığı bir dönemden geçiyoruz.”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dünyada, toplumda, insanlık çağında hiç olmadığı kadar bencilliğin, dünyacılığın yoğunlaştığını ifade ederek, “İnsanların Allah'ı unuttuğu, nebevi ahlaktan uzaklaştığı bir dönemden geçiyoruz. Bu kadar küresel bir yozlaşma insanlık tarihinde hiç olmamıştı.” dedi.

Prof. Dr. Tarhan, Ehlibeyt'in ahlaki bir mihenk taşı olarak gösterildiğini dile getirerek, "Peki, neden Ehlibeyt? Hz. Ali, hayatına baktığımızda ilmin, cesaretin ve adaletin örneğidir. Zulme karşı savaşmış ve adaletin tam tecellisi (adalet-i mahza) üzerine durmaya çalışmıştır. İslam medeniyetinin kökleşmesine gizli bir hizmet etmiştir. Hz. Fatıma neden bu kadar öncelikli olmuştur? Ahlaki örnek olarak Hz. Fatıma da iffeti, sadakati ve analığıyla bize örnek olmuştur. Hz. Hasan, barışın sembolü haline geliyor. O büyük bir fitneyi önlüyor, fedakârlık yaparak. Hz. Hüseyin direnişin sembolü olmuş. Hz. Hüseyin hak için, hakikat için, dinin siyasete alet edilmeyeceğini göstermiştir." diye konuştu. 

Gazze’deki İslami hassasiyet…

Gazze'deki direnişin oradakilerin şehitliği ve onların bunu İslami bir hassasiyetle, teröre bulaşmadan yapmalarının insanları hayran bıraktığını kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Bir yabancı, Müslüman olan bir Amerikalı kadının videosunu dinledim. Ağlayarak şunu anlatıyor: ‘Dokuz tane çocuğu ölmüş kadın, yine de 'Elhamdülillah' diyor. Bu nasıl bir şey, nasıl bir din? Bu inancı ona nasıl veriyor?’ diyor.” ifadesinde bulundu. 

Tarihte Ehlibeyt’in çok haksızlığa uğradığına işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “Ama buna karşı hep istikametten ayrılmamayı ve sabır yolunu seçmişler. Bu zamanda da ben, en büyük kerametin istikamet olduğunu düşünüyorum. Bu zamanda eğer bir insan istikamette kalabiliyorsa, gerçekten bunu gösterebilmek, ehl-i zaman velilerinin kerametinden farklı değildir. Böyle bir zamanda istikamette kalmak...” şeklinde konuştu. 

Yapay zeka ne diyor?

Yapay zekâya "Hz. Muhammed bu zamanda yaşasaydı hangi yöntemi uygulardı?" diye sorduğunu anlatan Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

“Yapay zekâ, şöyle cevap veriyor: 1. Zamana Uyum Sağlama: Bugün yaşasaydı, muhtemelen sosyal medya, dijital iletişim ve yayıncılık gibi araçları tebliğ ve eğitim için kullanırdı. 2. Merhamet ve Adalet Temelli Yaklaşım: Hz. Muhammed'in mesajında merhamet, adalet, sabır ve hizmet öne çıkar. Bugünkü dünyada bu değerler, kutuplaşmayı azaltmak, insanları ortak bir zeminde buluşturmak, dini bilgiyi dogmatiklikle değil, anlayışla aktarmak, insan haklarına ve özgürlüklere saygı göstererek örnek bir yaşam sürmek şeklinde tezahür edebilirdi. 3. Eğitim ve Bilgiye Vurgu: Kur'an'ın ilk emri "Oku!"dur. Bugün yaşasaydı, bilimsel bilgiyi dışlamadan, Kur'an ve Sünnet'le uyumlu bir bilgi anlayışını yayardı. Cehaletle, şiddetle, zorbalıkla değil, bilgiyle mücadele etmeye odaklanırdı. Gençlere ve kadınlara eğitimde öncelik tanırdı, tıpkı kendi döneminde yaptığı gibi. 4. Şûra ve Katılımcı Yönetim: Peygamberimiz, kararlarında istişareye ve şûraya büyük önem vermiştir. Bugün yaşasaydı, katılımcı, adaletli ve şeffaf yönetim ilkelerini desteklerdi. 5. Barış ve Diyalog: Mekke döneminde sabırla, Medine döneminde ise diplomasiyle hareket etmiştir. Bugünkü küresel çatışma ortamında barışçıl diyaloglar, mezhepler ve dinler arası anlayış onun önceliği olurdu. Terörü, zorbalığı ve baskıyı asla din adına onaylamazdı. Sonuç; Hz. Muhammed (s.a.v.) bu çağda yaşasaydı, muhtemelen teknolojiyi araç olarak, ilahi mesajı ise öz olarak korurdu. İşte Ehlibeyt ile ilgili cevap bu kadar. Artık yorumlar sizin.”

İyiliklerin galip geleceği günler geliyor

Nebevi ahlaki bu zamanda yaşatabilmenin önemine işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “İyiliklerin galip geleceği günlere doğru gidiyoruz. Bunun için şu anda dünya ciddi bir kuluçka döneminde, bir doğum sancısı yaşıyor küresel olarak. Bazı sancılarını yaşıyoruz. Emin olun, bunların hepsi doğum sancısı. Ya kıyamet kopacak ya da dünya düzelecek. Biz, Al-i Beyt'in manevi tasarrufunun devam ettiğini düşünüyoruz. İnşallah, Allah'ın rızasına uygun bir sempozyum olur.” diyerek sözlerini tamamladı. 

Aile fotoğrafı çekildi

Konuşmaların ardından Prof. Dr. Nevzat Tarhan tarafından Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’’a plaket verildi Ardından sempozyuma katılanlar aile fotoğrafı çektirdi.

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz: “Gelin bütün Müslüman kardeşlerimize dua edelim”

Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, İslam dünyasındaki fitnelere işaret ederek, "Bir hadis-i şerifte Resulullah (s.a.v) buyuruyor ki, bir rivayete göre on sekiz bin bayrak arkalarına toplanacak diyor. Yani İslam'a düşman olan Siyonist Hristiyanlar ve Yahudiler. Ve Müslümanları mağlup ettiklerinde, ‘Gördünüz mü? İslamiyet bitti!’ diyecekler. Fakat hadis, bunun arkasından ehli imanın önemli bir kumandanın çevresinde ittifak edeceğini müjdeliyor. İnşallah bu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olur; benim ümidim bu yöndedir. Bu güç Anadolu'ya ulaşacak ve kısa bir zamanda, o bayraklar arkasında toplanan İslam düşmanı orduları yenerek İslamiyet'i galip getirecektir. ‘Şii’ veya ‘Sünni’ demeyin. Bugün ister İran, ister Irak, ister başka bir devlet olsun, o iki küfür ordusunun hücumuna maruz kalmışsa, gelin bütün Müslüman kardeşlerimize dua edelim diyorum." diye konuştu.

Prof. Dr. İbrahim Özdemir: "Gazze'de yaşananlar, çağımızın en derin çelişkileriyle iç içe geçmiş bir başka Kerbela'dır”

Üsküdar Üniversitesi İTBF Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Özdemir, bugün İslam dünyasının derin insani ve ahlaki sorunlarla sınandığını ifade ederek, "Gazze'de yaşananlar, çağımızın en derin çelişkileriyle iç içe geçmiş bir başka Kerbela'dır. Bu kez çocuklar, kadınlar ve yaşlılar aç bırakılıyor, işkenceye maruz kalıyor, katlediliyor. Evler, hastaneler, camiler yerle bir ediliyor. Bu soykırım, gözlerimizin önünde ve gerçek zamanlı olarak cereyan ediyor. Canlı yayınlarda izliyoruz. Uydu görüntüleri, sosyal medya paylaşımları ve gazetecilerin videolarıyla her şey kayıt altına alınıyor. Dünya biliyor ama susuyor. Çünkü bu trajedi, Batı medeniyetinin ve değerlerinin de aynı zamanda iflas ettiğini herkese göstermiştir. İşte bu yüzden, Al-i Beyt mirasını yeniden düşünmek; oradan hareketle hem kendi insanımıza hem de tüm insanlığa bu ebedi değerleri paylaşmak ve takdim etmek bizim görevimizdir. Bu sempozyumun özü de budur." dedi.  

Sempozyumda neler yapıldı?

Sempozyumun birinci bölümünün moderatörlüğünü Üsküdar Üniversitesi İTBF Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Özdemir yaptı. Oturumda sırasıyla; Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi ve Risale-i Nur Araştırmaları Platformu (RİNAP) Başkanı Prof. Dr. Niyazi Beki, Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Mehmet Çelenk ve Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Yusuf Açıkel sunumlarını gerçekleştirdi. Moderatörlüğünü Risale-i Nur Araştırmaları Platformu (RİNAP) Üyesi Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç’in yürüttüğü ikinci bölümde Prof. Dr. İbrahim Özdemir konuşmacı olarak yer aldı.  Ardından, Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü ve Osmanlı Araştırmaları Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz ile 23. Dönem milletvekili, ilahiyatçı ve eğitimci Doç. Dr. Hüseyin Tuğcu görüşlerini paylaştı.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

YORUM YAZ